Yazılarımdan birinde, canım devletimin, ne kadar özense de bir türlü barışamadığı teknolojiden söz etmiş, çağdaşlık çabalarından doğan anlamsız hatalardan örnekler vermişim. Başlık olarak da bu ‘teknolojik atraksiyon’ deyimini uydurmuşum. Pek güzel olmuş. Cuk oturmuş. Yine kullanıyorum. Zira bazı sağlık kuruluşları, benim şaka yollu ‘atraksiyon’ dediğim teknolojinin sağladığı imkânlardan, kendilerine özgü bilumum ilginç atraksiyonlar üretmişler. Hem de adam kazıklamaya yönelik atraksiyonlar...
Biliyorsunuz, artık SGK’lılara bakan sağlık kuruluşlarında TC kimlik numaranızla her işiniz görülüyor. Kimse kayıt kuyut işleriyle uğraşmıyor, yanınızda rapor falan da taşımak zorunda değilsiniz. Her şey bilgisayarlarda kayıtlı... Numaranızı verdiniz mi pıt diye bilgiler, belgeler ekranda. Eh güzel. Güzel ama bütün mesele o teknoloji denen mereti sindirmekte. Ki hiç kolay değil. Bazen kel başa şimşir tarak gibi kalabiliyor. Bazen de hile yapma kolaylığı sağlıyor. Anladınız. Yine dilime dolayacak bir olay yaşadım.
Geçenlerde bir yakınımla, kendisini daha önce muayene edip, denemesi için birkaç numune vermiş olan doktora, ilacın sonucunu bildirmek ve yenisini yazdırmak için, ismi lazım değil bir hastaneye gittik. Sonrasında birlikte yapacağımız bir iş vardı da o yüzden ben de takıldım ona. Sonuçta beş dakikalık bir işlemdi yapılacak olan. Sanıyorduk. Ne mümkünmüş meğer.
Bekleme salonu hıncahınç dolu. Millet perişan, kimi sıcaktan yere serilmiş. Görevliler sohbette. Hiçbir iş yapılmıyor. Öylece bekleniyor. Ne bekleniyor? Bilgisayar tabii. Çökmüş. Ekranlar kapkara. Yapılacak bir şey yok. Bütün kayıtlar orada. Genel bir merkez var da birileri müdahale ediyor mu? Düzelecek mi? Bilmiyoruz. Kimse bilmiyor. Bekliyoruz. Uzuuunca bir süre sonra “Oldu” müjdesi veriliyor. Nicedir beklemekte olanlar, çılgın gibi sağa sola koşturmaya başlıyor. Kuyruklar yeniden oluşuyor. Biz onları beklemek zorunda değiliz. Çünkü yalnızca numarayı söyleyip raporu onaylatacağız. Öyle de oldu. Ama görevli, arkadaşımdan 80 TL istedi. O da önce hiç düşünmeden kartını uzatıp ödedi.
Ben “Ne parası bu?” diye sorunca “Rapor parası” dediler. “Vay canına... İlaç kaç para ki?” Uzatıyorum, kafama takıldı. 20 TL’ymiş, listeyi gösterdiler. Tarihi epey geçmiş bir listeydi ama zarar yok. Ama ilaç kaç paralık da olsa bu 80 TL alınırmış. Dediklerine göre, artık kanun böyleymiş. Bak sen... “Başka hastanelerde böyle bir ödeme yok” diyorum, “Bizde var” diyorlar ve duvardaki üzerinde ‘Gerekli hallerde hastanemiz, fark ücreti alabilir’ gibi bir şey yazan, bilgisayar çıkışlı yaftayı gösteriyorlar.
Ben “Şimdi bu neyin gerekliliği?” diye terslenerek sorarken, genç bir kız “Size %50 indirim yaptıracağım” deyip gidiyor. Bu kez arkadaşım dikleniyor. “Vazgeçtim o zaman, iptal edin, gidip herhangi bir eczaneden alırım ben bunu” diyor. Kız geri geliyor. Şaşkın... “Bu durumu yetkililere bildireceğiz” diyoruz. “Pazartesi 12-17 arası gelip görüşebilirsiniz” diyorlar. “Hayır, Sağlık Bakanlığı’na” lafıyla “Buyurun efendim kart işleminizi iptal ettik, ilacınızı da yazdık, para talep etmiyoruz, istediğiniz eczaneden hiçbir ücret ödemeden alabilirsiniz” diyorlar. Allah Allah? Arkadaşım doğal olarak “Peki şimdi neden böyle bir kıyak yapıyorsunuz?” diyor. Cevap: “Müşteri memnuniyeti... pardon hasta memnuniyeti” “Ne müşteri mi?” diye büsbütün köpürüyoruz. Ses yok. Şirin şirin gülümsüyorlar. Öyle sevimsiz bir aleniyet var ki ortada, iyice sinirleniyor ve ikimiz bir ağızdan bağırmaya başlıyoruz “Neden yahu, neden? Madem böyle bir kanun var, siz de görevinizi yapıyorsunuz, nasıl birisi sesini yükseltti diye vazgeçiyorsunuz? Cebinizden mi vereceksiniz bu parayı? Yoksa cebinize atacaktınız da ondan mı vazgeçtiniz?” O bankonun arkasında oturan bütün genç kadın ve erkekler “Siz ne demek istiyorsunuz?” diyerek üzerimize atıldılar demek isterdim burada... Hiç de öyle olmadı. Mümkün olan en sempatik halleriyle bizi sakinleştirmeye çalıştılar. Dıştan görünen; iki sinir hastası insanı, itidallerini bozmadan sakinleştiren kibar görevliler manzarasıydı. Zaten kimse ilgilenmedi. Herkes kendi derdindeydi. Daha fazla kan beynimize sıçramadan çıktık. Atraksiyon demekte haklıymışım değil mi? Dikkat ettiyseniz yine kurumun adını vermedim. Belki de bu, Ermenilikten gelen bir ‘Neme lazım, başımı belaya sokmayayım’ çekincesidir, bilemiyorum. Bir gün iyice tepem atar da gözüm kararırsa ne olur? Onu da bilemiyorum. Allah mecbur etmesin ama nasılsa böyle hastanelere pek sık yolumuz düşmez. Ne de olsa bizim ‘Surp Prgiç’ hastanemiz var ve de orada beni biraz pohpohluyorlar:)) O hastanenin adı da metronun güzergâh tabelasında, bir ara, ‘Srupsurgiç’ (!) yazıyordu biliyor musunuz? Düzelttiler mi acaba? Çoktandır gitmiyorum da... Neyse yine konuyu dağıtmayayım, buna bir girersem çıkamam.
Bir garip teknolojik atraksiyona da Migros’ta denk geldik geçenlerde. Bir Cumartesi günü kardeşimle, birer market arabası dolusu alışveriş yapmışız, tam kasaya doğru yürürken birden alarmlar çaldı, kepenkler yarıya kadar indirildi ve bir anons: “Lütfen aldıklarınızı bırakın ve teker teker ayrılın. Bilgisayarlar çöktü, hizmet veremiyoruz.” Ve de binbir özür. Bir karmaşa ki sormayın gitsin. Biz de herkes gibi çileden çıkmış, buraya yazamayacağım küfürleri ardarda savurarak ama çaresiz elimizdekileri bıraktık, kuzu kuzu sıraya girdik ve çıkıp başka bir markete gittik. Ne bu şimdi? Oturmuyor işte, o teknoloji bize bir türlü tam oturmuyor ve atraksiyona dönüşüyor. Ya hepimizin evindeki bilgisayarlara ne demeli? Elimizdeki süper teknolojik telefonlara? Ay dün bana bir mail geldi, hadi aynen alayım da gülün biraz. Gönderenin adı: Dövüş Koffi Akakpo. Nasıl bir isimse artık... Uğraşsan uyduramazsın.
Aynen şöyle diyor: “İyi günler, benim adım Dövüş Koffi Akakpo ve senin için bir teklifim var, çok önemli, daha fazla bilgi için lütfen en kısa sürede benimle
iletişime geç. Teşekkür ve saygılarımla. İmza: Dövüş Koffi Akakpo – Başsavcısı – Hakimiyet ortakları – Odalar avukatlar ve avukatlar” Nasıl? Bir de telefon numarası var ve “Telefonu arayın” diyor. Hadi buyurun bakalım. Bu telefonu arayın da bakalım başınıza neler gelir. Aslında bu maili açarak da başınıza neler gelir ama benim bilgisayarcım mail sayfasının altına bir okuma bölümü koydu açmadan da içindekini görebiliyorum. Yoksa ödüm kopar. Ama bu tarz şeyleri yiyenler var ki sık sık geliyor. Yine de bana en komik gelen garip isimli kızlardan gelen cinsel içerikli teklifler :)) E tabii ‘Bercuhi’nin ne ismi olduğu nereden belli ki? Genel olarak siz siz olun “Hi” diye başlayan mailleri, hiç bakmadan silin gitsin. Ve de her türlü teknolojik atraksiyonda herkese bol şans. Bir gün hazmedeceğiz zahir ama kim bilir ne zaman.