Akillas Millas’ın, “Büyükada – Adai- Kebir, Prinkipo” kitabından 5 yıl sonra, “Heybeliada, Halki, Dimonisos” adlı dev eseri, yine Adalı Yayınları’ndan çıktı.
Heybeliada’ya tarihi kimliğini veren insanlarını, mahallelerini, sokaklarını, evlerini ve manastırlarını titiz araştırmacı kimliğiyle bir araya getiren Millas’ın eseri, bu küçük ada için temel kaynak niteliğini taşıyor.
Kitap ilk kez, Yunanca olarak 1984 yılında Yunanistan’da yayımlanmış ve Akademi ödülünü kazanmıştı. Akillas Millas, o günden bugüne arşivini sürekli zenginleştirdi. Yeni resim, kartpostal, gravür ve belgeleri topladı. Yitip gitmekte olan her şeyin çizimini yaptı. Evlerin, sokakların, kıyı şeridinin, balıkların, teknelerin, vapurların, mezar taşlarının, kapıların ayrıntılı ve usta işi çizimleri geleceğe miras kalacak en önemli bilgeler niteliğinde ve Millas bu çalışmalarını ilerleyen yaşına rağmen devam ediyor. Kitap, Türkçe basım için yeniden yazıldı, yeni görsel malzemelerle zenginleştirildi.
600 sayfalık büyük boy kitap, 1000’e yakın görsel malzeme içeriyor.
Kitap şu bölümlerden oluşuyor:
Asırlar Boyunca Ada Tarihi
Yönetim, Okullar, Dernekler
Heybeliada'nın Mahallelerinde bir Gezinti
Adalılar
Gelenekler
Efsaneler
Manastırlar
Akillas Millas ile, kitabın önsözünde de yer verdiği bilgiler ışığında bir söyleşi yaptık:
Kitabı 35 yıl önce, Türkiye’den ayrılıp Atina’ya yerleştikten sadece 4 yıl sonra kaleme aldınız ve yayımladınız. Daha önce böyle bir deneyiminiz ya da çabanız yoktu? Dönüşün ardından nasıl bir duyguyla giriştiniz bu işe?
Haklısınız. Benimki gönüllü bir gidiş, terkediş olmadı. Hala gözüm geride. Genç olsam, şimdilerde de dönerdim derim hep. O günler, yani 40 yıl öncesi Atina’daki ilk günlerim tam bir travmaydı. Çocukluğumu, gençliğimi, dostlarımı, sevdiğim coğrdafyayı arkamda bırakıp gelmiştik Niki ile. Ama çaresizdik. Bir söyleşide söylediğim gibi, “Benim yaşadığım yıllarda İstanbul’un 1,5 milyon nüfusu vardı ve bunun 150 bini Rumdu. Şimdi neredeyse 20 milyon kişi var, ama toplamda 1500 Rum kaldı. Gidenleri seyretmekten bıktım ve ben de 1980 sonrasında İstanbul’dan ayrıldım, Atina’ya yerleştim. Gelenleri saymak daha kolay imiş.”
Kitapta ne anlatmaya çalıştınız?
Bu kitabımın sayfalarında, “haritadaki bir noktayı”, Marmara denizinin küçücük bir adasını, özellikle topraklarında uzun asırlar boyunca kendi evinde imiş gibi barınmış bir toplumun yaşamında doruk noktasını oluşturan, 19. yüzyılın sonlarına denk düşen resmini çizerek, bilhassa onu çok az tanıyan günlerimizin Helen dünyasına sunmak istedim. Yıldan yıla, günden güne yok olmasına tanıklık ettiğim, yarınları olmayan, nesli adeta tükenmiş talihsiz bir toplumun, geçmişteki unutulmuş kaygısız ve mutlu günlerinin kalıntılarıyla canlandırmaya, hayata geçirmeye çalıştım.
Kitap için nasıl bir çalışma yaptınız? Hangi kaynaklardan ya da malzemelerden yararlandınız?
Veriler iki esas aşamada toplandı. 1972 yazı adada geçirmiş olduğum ilk yazdı ve benim doğrudan Heybeliada ve onun sakinleriyle, sıkça kendilerinden “Halki’nin eski insanları” olarak söz edeceğim yerli ada halkı ile yakinen tanışmamın başlangıcı oldu.
Başka bir vesile ile kabullendiğim gibi, Heybeliada’yı oldukça geç tanımış olduğum bir gerçektir. Adanın zengin geçmişi ile hiç ilgilenmemiş, tarihini hiç bilmezdim. O zamana kadar, küçüklüğünden beri yazlarını Büyükada’da geçiren bir ailenin ferdiydim.
Heybeli serüvenimin nasıl başladığını kitabımın önsözünde de anlattım. Kriton Dinçmen’in babası Anastas Efendi düşmüş, kalça kemiğini kırmıştı. Ameliyat sonrasında çabuk toparlandı, çabuk kalktı ayağa. Ne de olsa Ada Rumlarının ‘eski toprak’ dedikleri. Ziyaretine gittiğimde, evlerinin manzarasına hayran kalmıştım: Karşıda Büyükada boydan boya, devamında Heybeli’nin tepelere tırmanan mahalleleri, sağda Burgaz’ın ‘Kumbaros’ kayası ile dik batı uçurumları. Ev Ümit Tepesi’nin eteklerinde arkası orman, çamlar, en tepede ise manastır. Kriton “seni bilirim” demişti, “sen Büyükada’ya aşıksın amma sevdiğin adanın en güzel görünümü Heybeli’dendir”. Sene 1972, yandaki daireleri yeni boşalmıştı.
Heybeli’de İstanbul’daki yaşamımın son sekiz yazını geçirecektim. Yemyeşil tepelerine tırmanarak, çamlıklarında patikalarında gezerek, kayalıklarına, sahil ve sularına dalarak, yazları kışları ile, insanları ile adayı tanıdım. O sekiz yıl, çevremde görmekte olduklarımın bir çoğunun bir kaç yıl içinde yitip gideceği bilinci içinde, hep nostalji, sevgi ve bir borçluluk duygusu ile yaşandı. Beni anıları, yaşamlarının kanıtları ile bu yazışmalara teşvik eden, yüreklendiren eski Heybeliadalıların çoğu bugün yok artık. Adayı o çok eskilerde şenlendiren, rengine renk katan, o eski farklılığını oluşturan hususlar çoktan yok olmuş, ne kaldıysa unutulmaya, yok olmaya mahkumdu. Benim doğmuş olduğum günlerde, dendiğine göre, yazlı kışlı adada yaşayan Rumların sayısı ikibini geçmekte idi. Evliya Çelebi’nin bize anlattığı o eski reisler, varlıklı karavokiri ve ığrıpçılar çoktan masal oldu. Şu anda adada yazlı kışlı yaşayan, doğma büyüme Heybelili Rumlar yirmi bile değilmiş.
Anıları ile kitabımın sayfalarını zenginleştiren Dimitri Gutas’ı kim hatırlar artık? Gutas çoktan unutuldu. Glyfa Mahallesindeki kuyu ağzında 1768 tarihini ilk o bana göstermişti. 1970’lerde, ölümünden az evel, “Halki’nin kalbi bir zamanlar burada atardı” demişti. Evi asfaltlanmış küçük meydanın hemen bitişiğinde idi. 1894 depremini, Lonca’nın iki yangınını, harpleri, mütareke yıllarının çılgınlıklarını, simsiyah Senegallileri görmüştü. Gutas gitti, evi yarı çökmüş cumbaları, çürük furuşları ile, adanın en eski evi olarak, hala ayakta, hala direniyor. Ancak bu harap evin bir zamanlar Gutas’ın evi olduğunu kim bilir ki bugün? Kim kaldı ki komşularından? Lukas yok, İulios yok, Annika’nın evlenmemiş, evde kalmış kızları da yok, ihtiyar balıkçı Duba da yok. Çoktan gitti bunlar.
Gençlik yıllarındaki adayı, insanlarını ve de hatıralarını ciltlenmiş kalın bir defterin sayfalarına kendi kalemi ile ölümsüzleştiren Dimitri Zervudakis de çoktan gitmiş. Adasından uzak, Atina’da, ebedi yolculuğuna çıkacaktı.
Adanın bir başka asırlık çınarı, Pandeli Hasanaki, beni herkesten çok teşvik eden olmuştu şüphesiz. 1905 senesi, Hellen Ticaret Mektebi mezunlarından, tek mütevelli olarak uzun yıllar Rum cemaatinin heyetlerinde bulunmuş, ada yakın geçmişinin bir başka canlı tarihi idi. Son derece yöntemli, düzgün bir biçimde adanın her köşesini yeniden hayat verir şekilde anlatırdı. Hiç kuşkusuz bu monografi ona çok şey borçlu. Topografik çizimlerin çoğu adada, onun anlatılarına, onun belleğine dayanılarak resmoldu.
Eleni Kapetanidu, Pandeli Hasanaki’nin yeğeni idi. Doğma büyüme başka bir Heybeli aşığı; eski Kaçivelakilerin sülalesinden. Aile evleri eski Kürkçü, sonraki adı ile Kürekçi Bahri Sokağının aralığında idi. Evin bodrum katında Hellen Ticaret Okulu müdürü Lianopulos’un şahsi eşyalarından ne kaldıysa, ciltlenmiş kitapları, okul özel defterleri, mektuplar, resimler, fotoğraflar, aralarında Ticaret okulunun nadir taş baskıları; botanik, fizik, kimya ders kitapları...
Bu arada 19. yüzyıl sonlarının Ada İhtiyar Meclisi tutanakları ile, 1849 tarihli okul yönetim kurulunun zabıtlarına ulaşmama imkan sağlayan, o dönemin (1979) kayyumlarına müteşekkirim. Ne yazık ki, sonraki yıllarda bu iki kodeks kilisenin onarımları sırasında, başka evraklarla beraber kayıplara karışacaktı. Heybeli’de geçirdiğim bu yıllar zarfında, adanın yakın ve uzak tarihi ile ile ilgili gravür, eski fotoğraf, özellikle belgeler ve basılı malzemeden oluşan önemli bir ada arşivi bir araya getirilmiş oldu. Bu arada eski ada ahşap ev ve köşklerin fotoğraflarını çekmeye gayret ettim. Zamanın aşındırdığı, terkedilmiş yada betonlaşmış, sonraları yapılan bilinçsiz müdahale ve ilavelerle mimari estetikleri kabul edilemez biçimde bozulmuş olanları çizerek, hiç değilse kalemle restore etmeye çaba gösterdim.
1980 sonrasında, İstanbul ve Adalar’dan ayrıldıktan sonra, arşiv ve notlarımı düzene koymaya çalışırken, artık yeni kanıtlar bulmak olanağı kalmadığı hususunda kendimi inandırmıştım. Elimde duygusallıktan uzak, objektif olarak, en doğru bir şekilde seçilecek ve kıymetlendirilecek hayli zengin ve özgün bir malzeme vardı.
Bu aşamada Atina’da tanıştığım sayın dostum Stathis Finopulos’tan ilk yeni eklemeler geldi. O son derece zengin kitaplığındaki ciltlerini inanılmaz bir titizlikle, sistemli bir şekilde tarayarak, zaman içinde Prens Adaları’nı ziyaret etmiş olan ve seyahat anılarında Heybeli’den de söz eden hemen hemen bütün yabancı seyyahları belirleyecekti.
Atina’da eski bir Heybeliadalı olan lisedeki hocam Dimitri Manos’la tekrar karşılaştık. Babası, Vincis lakabı ile bilinen, adanın kalbur üstü ığrıp sahibi karavokirilerden idi. Oğlunu okutmuş, “adam etmişti”. Coşkulu desteği ve teşviki için de müteşekkirim. Halki kitabının dizgisi tamamlandığı sıralarda Anastas Sakopulos, Ada’nın eski Rum cemaati başkanı Emmanuil Murunakis’in ada tarihi ile ilgili el yazmalarını bana teslim etti. Hepsine en derin şükranlarımı sunuyorum.
Ulaşamadığınız kimi kaynaklardan da söz ediyorsunuz.
Evet. Bütün gayretlerime rağmen tüm kaynaklara ulaşamadığımı kaydetmek isterim. “Adanın tarihi açısından son derece önemli” olduğu söylenen Ada İhtiyar Meclisinin “çok eski” bir kodeksini bulamadım. Bu belgenin hala (1984) Heybeli’de bir yerlerde olduğuna inanıyorum. Şair İlias Tantalidis’in ada anılarını kaydetmiş olduğu bir “not defteri” Aya Yorgi Uçurum Manastırı’nda bulunamadı. Muhtemelen, Kamariotissa ve Aya Triada’nın belge ve el yazmaları ile beraber Fener Patrikhanesi’ne taşınmıştır. Araştıramadım. Bu gibi belgelerden yapılan alıntılar Lianopulos, Meksis ve Murunakis’in eski kayıtlarından kaynaklanmaktadır.
Ancak o günlerde Heybeli’de hala yaşayan bazı kişilerin, doğup büyüdükleri bu adaya duydukları sevda ile adanın tarihi ile ilgili paha biçilmez bilgileri içeren küçük arşivler oluşturmuş olduklarını belirtmek isterim. Çoğu hiç duraksamadan bana bu arşivlerini açtılar. Bu monografi onlara çok şey borçlu. Ama, sağlıksız haleti ruhiye ile, ailesinin göçmüş gitmiş büyüklerine ait tek bir fotoğraf bile göstermekten çekinenler olmadı değil. Şurası muhakkak ki, o günlerde Heybeli’deki çekmecelerde kilitli kalmış, unutulmuş, buna benzer daha ne kadar bilgi ve belge saklanmakta idi! Ve bunların ne kadarı hemen sonraki senelerde farkına varılmadan atılmış, yok olmuştur. Kamariotissa kilisesinin bazı eski fotoğraflarını son anda komşunun ocağının içinden topladım. Yakmak üzere idi. Anadolu’dan yeni gelmiş, evi ölen adamcağızın mirasçılarından yeni almıştı. Adanın yabancısı, tarihinden bihaber. Mirasçılara gelince rahmetliden çanak çömlek ne kaldıysa satmışlar, hurdacıların, eskicilerin işine yaramıyan tüm solmuş fotoğrafları ve eski kağıtları yırtıp lime lime etmişlerdi.
Kitap hangi bölümlerden oluşuyor?
Kitabın üç ana bölümünden ilki Heybeli’nin coğrafya ve tarihteki yerini kapsamakta, yabancı seyyah ve ziyaretçilerin anlatımları, özellikle 19’uncu yüzyılın ikinci yarısında adanın yerli ve yazlıkçı Rum toplumunun entelektüel ve toplumsal açıdan en parlak dönemindeki çok yönlü yaşamı ve etkinliklerini içermektedir.
Bu ada topluluğunun kaderini tayin eden olayların, İstanbul Rumlarının da kaderini belirleyen gelişmelerin genel çerçevesi ile doğrudan bağlantılı olması doğaldı. Dolayısıyla, o olaylara sık sık dönüşler yaparak gerçeğe mümkün olduğunca yakın bir resim sunulmaya gayret edildi.
İkinci bölüm sık sık daha da gerilere, “eski güzel günlere” dönüşlerle o dönemi kayıt altına almak ve o hep sordukları “Rumların zamanındaki” Halki’den geriye ne kaldığını göstermek için yapılan zaman ve mekan içinde bir yolculuğu içeriyor. Son bölüm ise Schlumberger’in deyimi ile “Heybeli’nin gururu” olan manastır ve inzivahanelere ayrıldı. Büyük okullara ev sahipliği yapan bu din ve kültür merkezleri, etkinlikleri ve yaydıkları ışık ile Heybeliada’nın yakın tarihinde, sanırım, parlak bir dönemi oluşturmuştur.
İki kısa bölüm diğerlerini tamamlayarak birbirine bağlamaktadır: Bunlardan biri Ada Rum cemaatinin iç örgütlenmesi, ikincisi ise Heybeli’nin insanları, reisleri ve karavokirileri ile küçük balıkçı topluluğu, onların kültürleri, adetleri, efsaneleri ve gelenekleriyle ilgildir.
Kitapta yer alan görsel malzemeler -haritalar, çizimler, fotoğraflar, gravürler v.b.-eğer ayrıca bir referans yoksa benim kişisel arşivimden kullanılmıştır. Fotoğraf ve diğer görsel malzemeleri vererek boşlukları dolduran herkese teşekkürlerimi sunuyorum. Özellikle bana aile albümlerini açan Zervudakis ailesi ile İliaskolardan Büyükelçi Aleksandros Sgurdeos’a derin şükranlarımı ifade ediyorum. Ayrıca Yorgo Patriarheas, Manos Haritatos ve yardımlarını esirgemeyen herkese teşekkürlerimi ifade etmeyi borç bilirim.