Kardeş Adalar dizimize, Ege’de On İki Adalar’ın en kuzeyinde yer alan Patmos (Batnaz) ile devam ediyoruz. Patmos din odaklı kültür turizmi ile kalkınmış, huzurlu ve şirin bir Yunan adası. Hristiyanların kutsal kitabına göre İsa Peygamber’in havarisi Yuhanna’ya göründüğü yer olan bu küçük ada, her yıl hac ziyaretine gelen turistlerle dolup taşıyor. Yaklaşık 35 kilometrekare genişliğe ve 3 bin nüfusa sahip adanın sembolü haline gelen görkemli Aziz Yuhanna Manastırı ve çevresindeki Chora yerleşimi ile Kutsal Vahiy Mağarası UNESCO tarafından Dünya Mirası’na dahil edilmiş.
Patmos gezisinde bana yol arkadaşlığı yapan kız kardeşim ile 15 Temmuz sabahı Bodrum’un İçmeler limanından Turkish Sealines’ın teknesine bindik ve bir saatlik bir yolculukla Kos’a geçtik. Pasaportlarımızı hızla onaylatıp Dodekanisos Seaways’in Pride katamaranı ile 11.10’da Patmos’a hareket ettik. Aynı bizim Şehir Hatları vapurları gibi ada ada dolaşan bu gemi Patmos’tan önce Kalimnos, Leros ve Lipsi’ye uğradı. Kişi başı gidiş dönüş bilet ücreti 58 Euro olan ve iki buçuk saat süren bu yolculuk sırasında koltukların ceplerine bırakılmış, On İki Adalar’ı tanıtıcı kitapçığı inceleyip, TV’de adaları anlatan filmleri izleyerek ve güverteye çıkıp manzarayı seyrederek vakit geçirdik. 13.40’ta vardığımız Patmos’ta ilk dikkatimi çeken, sol tarafta manzaraya hakim bir tepe üzerinde kurulu ve ilginç mimarisi ile şatoyu andıran Aziz Yuhanna Manastırı oldu. Güvenli bir körfez çevresinde kurulmuş, sırtını yüksek ve çıplak dağlara yaslamış Patmos’un merkezi ve en büyük yerleşim yeri olan Skala’da vızır vızır motosikletler işliyordu. Limandan bindiğimiz dolmuş-taksi bizi birkaç kilometre ilerideki Grikos sahilinde yer alan otelimize bıraktığında saat 14.00’ü gösteriyordu ve acıkmış-tık. Otelimizin bitişiğindeki pembe ve lila renklerle dekore edilmiş şirin lokantanın kumsala atılmış tahta masalarından birine oturup Yunan müziği eşliğinde yerel ot tabağı, peynirli kabak salatası, pekmezli mantar ve ızgara karidesten oluşan yemeğimizi yedik. Çevresi ilginç şekilli kaya ve adacıklarla çevrili bu kapalı koyda deniz tam da sevdiğim gibi dalgasızdı, su şırıl şırıldı. Plajda fazla kalabalık yoktu, sessizliği bozan tek şey, susuz adaya tıpkı bir zamanlar Büyükada Kumsal’da görmeye alışkın olduğumuz şekilde su taşıyan tankerin motorundan çıkan sesti. Pırıl pırıl denizde yüzüp sahilde güneşlendikten sonra akşamüzeri yine taksiyle merkeze dönüp kasabayı keşfe koyulduk. Kutsallık atfedilen bir ada olması nedeniyle, özellikle yaz aylarında hac ziyaretlerini tatilleriyle birleştiren zengin turistlerin akınına uğrayan Patmos’un limanında iki büyük kruvaziyer demirlemiş durumdaydı. Liman çıkışındaki taksi durağının karşısında polis istasyonu vardı, küçük bir meydan dar sokaklara açılıyor, çevrede hediyelik eşya satan dükkânlarla kafeler sıralanıyordu. Liman tarafında, yakın adalara günü birlik turlar düzenleyen tekneler diziliydi. Meydan ve kafeler cıvıl cıvıldı. Meydanda ilahiler çalan Koreli bir grup müzisyense, sanki adanın kutsallığını hatırlatmak için oradaydı. İlk iş olarak tur şirketlerinden yapmayı planladığımız manastır ziyareti ve ada turu için fiyat aldık, 2 kişi için istenen 200 - 250 euroluk ücreti çok bulup, bu gezileri taksiyle yapmaya karar verdik.
Akşam yemeğini, liman caddesindeki Tzivarei restoranda yedik. Artık adalarda porsiyonların büyüklüğünü öğrendiğimiz için siparişimizi dört çeşitle sınırlandırdık, bu kez masamızda özel sosuyla midye, bebek karides, parmesanlı yeşil salata ve nohutlu patlıcan vardı. Güneşin batışının ardından önce pembe bir örtüye, saatler ilerledikçe de ışıltılı gece kıyafetlerine bürünen liman manzarasına karşı yediğimiz keyifli yemek sonrası çarşıda mini bir tur atıp gecenin nabzını tuttuk. Adanın belli başlı buluşma noktası olan Arion kafede kahvelerimizi de içtikten sonra taksi ile otelimize döndük. Taksiciye, ada turu için bizden tur şirketlerinin de, otelimiz aracılığıyla fiyat aldığımız bir taksicinin de 250 Euro’ya varan ücretler istediğini anlattığımızda şaşırdı ve en fazla 70 Euro ödememiz gerektiğini söyledi. Aklıma Sultanahmet’ten yakınlığını bilmediği Ayasofya’ya gitmek için taksiye binen turiste şehir turu attırıp 250 lira parasını alan Türk taksici fıkrası gelince gülmekten kendimi alamadım.
Ertesi gün taksiyle Artemis mabedi kalıntıları üzerinde yükselen Aziz Yuhanna Manastırı’na doğru yola koyulduk. Manastırın bulunduğu Chora’ya (Hora) tırmanan yokuşu kayalık araziye serpiştirilmiş bodur ağaçlar çevreliyordu. Bembeyaz evleri, gösterişli kapıları ile dikkat çeken Ortaçağ kasabası Chora’ya vardığımızda manastır yolu üzerindeki tasarım kıyafetler satan butiklere ve hedi-yelik eşya satıcılarına göz atmaktan da geri kalmadık. Katerina Mourati’nin Artists Studio and Gallery’sinde pli şeklinde katlanmış saten kumaştan hazırlanmış el yapımı kolyeler çok göz alıcıydı. Ailesinin Bursa ve Konya kökenli olduğunu söyleyen ve isminin de Murat’tan geldiğini belirten Mourati gelecek yıl Konya’ya yapacağı ziyareti iple çektiğini anlattı.
Mezarı Selçuk’ta bulunan Aziz Yuhanna onuruna keşiş Khristodoulos tarafından 11. yüzyılda kurulmuş manastıra vardığımızda içerden dua sesleri yükseliyordu. Ziyaretçilerin çoğunluğunu kadınlar oluşturuyordu. Zengin bir mücevher koleksiyonuna da sahip olduğunu öğrendiğimiz manastırın müzesini gezdik. Müzede nadide mücevherlerin yanı sıra çeşitli gümüş objeler, el yazması kitaplar, ikonlar, işlemeli kadife pelerinler ve tuğralı padişah fermanları sergileniyordu. Bunlar arasında 1503 tarihli ferman Sultan 2. Beyazıt’a aitti ve korsanların kaçırdığı Patmosluların bulunması için kadıya verilen talimatı içeriyordu. Kanuni Sultan Süleyman’ın 1522’den kalma fermanı ise Doğu’nun kapılarının Patmoslulara buğday ve erzak satın alma imkânı tanımalarını buyuruyordu. Anlatılanlara göre Osmanlı, 1523-1912 döneminde yüksek vergiler karşılığında Patmos’u himayesine alarak korsan saldırılarından korumuş, otonomi tanıdığı adaya yerleşmemiş, dolayısıyla eser de bırakmamış. Müzenin ikinci katında Venedik sandığı, gümüş ve altın takılar, mermer üzerine Antik Yunan alfabesiyle yazıtlar, Helenistik dönemden büstler ve 1600’lü yıllardan kalma sedef kakmalı ya da geometrik desenli tahtlar dikkat çekiyordu. Manastır kitaplığında, bir kısmı çok nadir 3 bin kitap ve 1300 belge olduğunu öğrendik.
Daha sonra manastırın bulundu-ğu dağın yamaçlarındaki Kutsal Vahiy Mağarası’na yöneldik. İsa Peygamber’in 12 havarisinden biri olan Aziz Yuhanna’nın (St. John), müridi Prokhoros’a kıyamet gününü dikte ettirdiğine inanılan mağara her yaz binlerce hacıyı ağırlıyordu. Mağaranın bulunduğu alanın dış kapısına “I was on the ısland of Patmos” (Ben Patmos adasındaydım) sözlerinin yer aldığı bir levha asılıydı. Dar basamaklardan küçük mağara odasına inip vahiylerin yazıldığı noktayı, Yuhanna’nın uyuduğu yeri ve İsa’nın sesini duyduğunda yarıldığı rivayet edilen kayayı gördükten sonra kutsal mekândan ayrılarak bizi bekleyen taksiyle otelimize döndük. Otelin bitişiğindeki restoranda köfte, patates tava, zeytinyağlı sıcak domates ve biber dolması ile cacıktan oluşan yemeğimizi yiyerek kendimizi plajın şezlonglarına attık. Adadaki ikinci günümüzde sahildeki Türk turist sayısı artmıştı. Deniz keyfinin ardından akşamüstü yürüyüşümüzü de sahilde yaptık. Akşam yemeği için, adanın en çok övgü alan lokantasını test etmek üzere Aktis Otel bünyesindeki Apocalypsis’e gittik. Ispanaklı ravyoli yatağında limon köpüklü yerel balık, karidesli salata ve dondurmalı, özel soslu kazandibi tatlısından oluşan yemeğimizi çok beğendik. Yemek sonrası sahilde, mehtapsız ve yarı karanlık gecede ışıl ışıl ışıldayan yıldızları seyrettik.
Adadaki 3. günümüzde otelden bizi alan taksi ile zakkumların, boru çiçeklerinin, mor salkımların süslediği yollardan geçerek sırasıyla Loukakia, Meloi, Agriolivadi, Kampos, kuzey uçtaki Lambi, Vagia ve Livadi Geranou koylarını gezdik. Plajlar tenhaydı, oteller az sayıda ve arka plandaydı. Çam ağaçlarının çevrelediği Kampos, oteli, evleri ve kilisesi ile Skala ve Chora’dan sonra en çok yerleşimin ve hareketliliğin oldu-ğu merkez olarak dikkat çekiyordu. Taksi sürücüsü, güneydeki Siliamos’un adanın en güzel plajı olduğunu ancak araçtan indikten sonra 20 dakikalık bir yürüyüşle kumsala ulaşılabildiğini söyledi. Hızlı bir sürücü olan ve her molada sigarasına sarılan şoförümüze bir saat 15 dakika süren bu tur için 70 Euro ödeyerek otelimize döndük. Grikos plajında serinleyip akşamüzeri tekrar taksiyle Chora’ya çıktık. İki katlı beyaz badanalı evlerin çevrelediği Bizans yapımı labirentvari sokakları arşınlarken karşımıza çıkan eski okul binasında, sanatçı Keith Stoddart’ın resim sergisini gezdik. Akşam yemeğimizi Vagelis Restoran’da manzaraya karşı yedikten sonra alışveriş yapmak üzere Skala’ya indik. Yerel ve organik ürünler satan Nektar’dan şifalı Sumada içeceği, tavalık keçi peyniri ve bademli helva alıp satıcı Eleni ile ayaküstü sohbet ettik. Eleni, dükkânın kapısında dostları ile yarenlik eden annesinin Uşak ve Konya kökenli bir aileden geldiğini ve Türkçe bildiğini söyledi. Adadaki son gecemizi Arion Kafe’de çikolatalı dondurma yiyerek noktalayıp otelimize döndük. Sabah Grikos plajının masmavi sularında son kez yüzüp öğlen Skala’dan kalkan Dodekanisos Express ile Kos’a, oradan da Bodrum’a döndük. Sabahlara kadar gümbür gümbür müzik sesiyle inleyen Bodrum’a göre Patmos tatlı bir huzur almak için birebirdi!