Salı, 02 Şubat 2021 18:13

Adalı'dan: İyi ki mimozalarımız var

Ögeyi değerlendirin
(2 oy)
Adalı'dan: İyi ki mimozalarımız var Kapak fotoğrafı: Berrin Erkurt

Daha neler görecek, neler duyacağız kim bilir?

Pandemiyle birlikte kelime dağarcığımız bayağı gelişti. 300 kelimeyle yazıp konuşabilen toplumumuzun haznesi neredeyse %10 büyüdü, hiç de az sayılmaz. Pandemiden sonra “bulaş” diye yeni bir kelime türettik mesela; hani fiil olarak “bulaşmayı” biliyorduk da isim olarak kullanılmaya başlayınca yadırgadık. Enfeksiyon karşılığı kullanılıyormuş meğer. Ama nasıl pandemiye salgın demiyorsak, enfeksiyon da pandemi koşullarında bulaş oluverdi.

Yetmedi. Başka kelimeler de yerleşti dilimize. Entübeyi öğrendik mesela. Sonra vakayı öğrendik. Hani olay anlamında vakayı biliyorduk, ama virüs alıp test sonucu pozitife dönmüş olanlar için yaygın olarak kullanmamız yeniydi. Yeşile boyanmış Bakanlık tablolarında uzun süre vaka sayılarını izledik. Sonra yaz oldu, tablolar değişti, vakalar yok oldu, yerini el çabukluğuyla “hasta” alıverdi. Onun ne olduğunu biliyorduk. Sayıları da epey azalmıştı. Rahatladık. Sonra anladık ki, bir gece yapılıveren bu değişiklik dünyayı kandırmak içinmiş. Meğer kendimizi kandırıyormuşuz. Bunu da vaka sayılarıyla birlikte hasta sayıları da patlayınca anladık.

Sonra filyasyon girdi hayatımıza. “Bir enfeksiyonun yayılma zincirinin takibi” anlamında. Bakanlık açıklamalarından filyasyonda bayağı iyi olduğumuzu öğrendik. Başarı oranımız %98’in altına düşmüyordu. Ama bu kadar iyi filyasyon yapabiliyorsak, vaka ve hasta sayımız binlerden 30 binlere nasıl çıkıverdi, bir türlü çözemedik.

Nisan ve mayıs ayları pandemide birinci “dalga” olarak tanımlanıyordu. Bulaş, yaz gelecek, sönümlenecek diye umuluyordu belki de onun için. Ama dalganın da “pik” noktası vardı mesela. Zirve anlamında. Sonra eylülde vaka sayıları yeniden artınca bunun ikinci dalga mı yoksa, ilk dalganın ikinci pik noktası mı olduğuna bir türlü karar veremedik. Uzmanlar bu konuda bir türlü mutabakat sağlayamamışlar, bizim de kafamız epey karışmıştı.

Yılın sonuna doğru aşı çalışmalarında iyi haberler alır olduk. Umutlandık. Aşıyı biliyorduk. Türkiye aşı konusunda son derece deneyimli bir ülkeydi. Birçok salgın hastalık, sağlıkçılarımızın son derece başarılı çalışmalarıyla son bulmuştu örneğin. Kulağımız bulunacak aşılarda ve aşılamanın başlayacağı tarihteydi. Ama birden hayatımıza “mutasyon” giriverdi. Virüsün mutasyona uğradığı ve yeni türlerinin ortaya çıktığı. Üstelik bu türler daha bulaşıcıydı. Daha hızlı yayılıyordu. Bir de aynı anlamda “varyant” kullanılıyordu. Sonra anladık ki, aynı değilmiş. Mutasyon virüsün genel yapısındaki değişikliklermiş. Varyant ise mutasyonla gelişen yeni virüse denirmiş. Koronavirüsün binlerce varyantından bir bölümü daha saldırgan imiş ve dikkatler şimdi bu varyantlar üzerine odaklanmış. Özellikle Avrupa’da sınırları yeniden kapatan, yeni seyahat yasaklarını beraberinde getiren, yeni kapanmalara davetiye çıkaranlar bu yeni varyantlar imiş.

...

Hani her şey bir rüya olsa diyecek noktadayız. Kafayı yemeye az kaldı durumundayız. 65+, 20- iseniz durum daha da fena.

Adalar Pandemi Danışma Kurulu, yaklaşık 2 aydır Youtube üzerinden canlı yayınlar yapıyor. Biraz kafayı dağıtırız umuduyla. Her pazar, Adalar’ı da ilgilendiren bir konu üzerinde konuşmaya, olan biteni anlamaya çalışıyoruz. Fena da gitmiyor hani. Ama bizim de baltayı taşa vurduğumuz oluyor. Mesela şu 65+ meselesi. İlk canlı yayın konumuzdu. O hafta Adalı Ataol Behramoğlu, 65+ yasaklarıyla ilgili dava açmıştı. Konu günceldi. Enine boyuna konuşuldu. İki hafta geçti. Bu defa “Pandemi ve Sonrası: Ekonomi, Politika” derken bir de yaş(ç/l)ılık eklendi konuşulacak konunu başlığına. Bir kelime oyunu. Yaşlılık ve Yaşçılık!. Kafalar karıştı iyice. Yaşçılık da yeni kelimelerden biriydi. Gerçi pandemiyle birlikte çıkmamıştı ortaya, öncesi vardı. Yaş üzerinden yapılan ayrımcılığı tanımlamak için kullanılıyordu. Pandemi dönemi, zaten var olan ayrımcılıkları tırmandırmıştı bütün dünyada ve ülkemizde. İşte tırmanan ayrımcılıklardan biri ve en çarpıcı olarak kendini göstereni de yaşlılara yönelik ayrımcı uygulamalarla, kitlesel boyuta ulaşan ayrımcı tutum, davranış ve dildi.

Ama anladık ki, kaş yapalım derken göz çıkarmışız... Kafayı dağıtalım derken, tersine karıştırmışız. E ne yapalım. Bu da bizim pandemiye bir katkımız olsun.

...

Pandemi döneminde zihin sağlığı çok önemli diyor uzmanlar. Çünkü zihin aynı zamanda takıntı yoluyla hastalık da üretiyor. Bağlı olarak uykusuzluk en önemli sorunlardan biri. İmmün sistemini bozuyor ve virüse karşı dayanıksız kılıyor insanı. Bu nedenle kafayı takmamak çok önemli. Kafayı takmamak, farklı ilgi alanları bulmak vs.

Zihinsel ve bedensel aktiviteler tavsiye ediliyor. Bilgisayardan, ekrandan uzak durun deniyor. Ne kadar mümkünse artık.

Pandeminin başladığı 2020 mart ayının Adalı dergisinin hem sunuşunun ve hem de kapağının başlığı, “Hiç değilse mimozalarınız var” idi.

Farklı bir bağlamda dile gelmişti bu başlık. Dünyada ve özellikle de Türkiye’de bizi nefessiz bırakan olaylar, uygulamalar, siyasi gelişmeler üzerineydi. Allaha şükür, işin siyaset cephesinde değişen bir şey olmadı! Son günlerde Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşananları, hak mücadelesinin uğradığı pervasız baskıyı, provakasyonu gördükçe dili tutuluyor insanın. Olanlar olacakların habercisi gibi tırmandıkça tırmandırılıyor.

Bunlara bu bir yılda bir de pandemi eklendi. Tam bir yılı pandemi koşullarında yaşıyoruz, nefesimiz daralıyordu, artık boğuluyoruz. Bu haldeyiz.

Ama doğa kendi rutinini sürdürüyor. Biz ne kadar bozmaya çalışsak da

O, kendi döngüsünü aksatmıyor.

İşte yine mimoza zamanı geldi.

Çıplak dallar yine boydan boya sarıya boyanacak.

Baharın, yenilenmenin müjdecisi olacak.

Ve biz yine, “iyi ki mimozalarımız var” diyeceğiz.

Son değişiklik Çarşamba, 03 Şubat 2021 10:06
Yorum yapmak için oturum açın