Tarihçe:
Ada vapurları 20. yüzyıl başlarında yandan çarklı vapurlardan ibaretti. Cumhuriyet kurulduktan sonra bunlardan Basra ve Neveser adlı vapurlar 1960’lara kadar kullanıldı. Bir de yazlıkçıların eşyalarını taşıyan Sahilbent adlı yandan çarklı vapur vardı. 1938’e kadar yukarıda bacalarından duman çıkan altı adet Büyükada, Heybeliada, Burgaz, Kadıköy, Moda, Kalamış adlı Fransız yapımı vapurlar ile Kartal, Pendik ve Kınalıada adlı üç vapur Adalar’a ulaşımı sağlıyordu. Bu filo yetersiz kalınca 1935’te Almanya’dan geniş bacalı ve güzel görünümlü iki vapur geldi. Hafta sonları 2000 yolcu ile Adalar’a geldiği söylenirdi. Adlarını Atatürk koymuştu (Suvat ve Ülev). Koltukları ve perdeleri çizgili kadife kumaşlı idi. 1934’te Almanya’daki Savarona Yatı’nın inşa edildiği tersanede yapıldığı söylenirdi (Blohm-Voss). II. Dünya Savaşı başlayınca, 1940 başlarında Kartal, Pendik ve Kınalıada vapurları Bahriye’ye verilerek mayın tarama gemisi olarak tadil edildi ve Bahriye’de kaldılar. Savaş sırasında Adalar’ın nüfusu azalmıştı ve mevcut vapurlar yeterli oldu. Savaş bitince Adalar’ın nüfusu artmaya başladı. İstanbul’un nüfusu o sıralarda 1,5 milyon kadardı. Mayıs’tan-Eylül’e Ekim sonuna kadar oturan yazlıkçılara, hafta sonları-tatillerde Adalar’a gezmeye gelen İstanbullulara vapurlar yetmez oldu. Dolayısıyla yeni vapurların siparişi başladı.
Bu fotoğraf 1950-60 yılları arasında Ara Güler tarafından çekilmiştir. Ve bu yazının yazılmasına vesile olduğundan kendisine çok teşekkür ediyorum.
II. Dünya savaşı bitene kadar vapurların hepsi siyah, 1946’dan sonra çoğu beyaz renkli idiler. En önde, Boğaziçi tipi burunsuz Adalar’a tahsis edilen Kalender Vapuru. Arkada yan yana iki eş vapur, 1930’dan itibaren seferde idiler. Altı kardeş vapur idi. İsimleri: Büyükada, Heybeliada, Burgaz, Kadıköy, Moda, Kalamış idi.
En arkada yine bir Boğaziçi tipi bir vapur. Yanında beyaz boyalı Emirgan, Yalova gibi isimlerle iki kardeş vapur. Boğaz iskelesi olmalı. En sol arkada yerli gemi inşaatına örnek olan üç adet kardeş vapurdan biri.
Böylece köprüde tarihi vapurlar bir aradalar.
Bu fotoğrafta ilginç olarak görülen bir husus: İskelelerde vapurların üst katına giriş ve çıkış merdivenlerinin takılı olmasıdır ki bu merdivenlere şimdi ihtiyaç duyulmamaktadır.
İlk olarak altı adet sağdaki fotoğrafta en arkada beyaz renkli görünen Emirgan, Beylerbeyi, Yalova adlı vapurlar 1950-51’de geldi. 1953’te ise üç adet ekspres motorlu gemi geldi. Bunlar 11-12 mil / saat yerine 16-18 mil / saat süratte idiler. (Heybeliada’ya köprüden bir saatte geliyorsa bu Fotoğraflar: Adalar Müzesi arşivi ekspres gemiler 35-40 dakikada Heybeliada’ya varırdı.) İsimleri Paşabahçe-Fenerbahçe-Dolmabahçe olan bu gemiler büyük dalga çıkardıklarından sahillerde rahatsızlık yaratırlardı.
Bu arada Boğaziçi Hattı’ndan Göztepe ve Erenköy adlı iki vapur da Adalar’a takviye olarak alınmıştı. Daha sonra 71 baca numaralı Halâs ve 67 baca numaralı Kalender adlı vapurlar da Adalar’a alındı. 71 numaralı Halâs ise yeni ve en süratlisi idi. Eski vapurlar hurdaya çıkarken bu vapur Koç Grubu tarafından satın alınarak özel gezi vapuru tadil edildi. Ancak kömür kazanları ve buhar makineleri atılarak dizel motorlar ile donatılmıştır. Hâlen tekne olarak yaşatılmaktadır.
1950’lili yıllardan itibaren İstinye ve Haliç’teki Camialtı Tersaneleri’nde yerli şehir hatları vapurları inşasına başlandı. Bunlara örnek olarak fotoğrafın en arka ve solunda görülen orta boyda ithal edilen Beykoz, İstinye ve… adlı üç motorlu gemi esas alındı. Daha sonraları 1980’li yıllara kadar 5-6 adet büyük boy motorlu şehir hattı gemileri de inşa edildi. 1960 yılları başında Hollanda’dan kömürsüz, buharı motorin ile elde edilen buharlı, Suvat-Ülev gibi büyük 9 adet vapur geldi. Bunlar yurtdışından gelen en son ada vapurları idiler. Adları o yıllardaki şehitlerin isimleri olarak konmuştu.
Ada vapurları en şaşaalı dönemini 1945’ten itibaren 1975 yılına kadar yaşadı. Daha sonraları ada yolcuları azalmaya başladı. Azalma arttıkça ve yukarıdaki vapurlar ömürlerini tamamladıkça seferlerden alındılar. Bu kayboluş neredeyse 2000 yılına kadar sürdü ve hiçbiri ortada kalmadı. Şimdi ada vapurları olarak yalnız yerli üretilmiş, motorlu olan gemiler ile Bahçe tipi Paşabahçe ve Fenerbahçe ekspres gemiler kalmıştır. Dolmabahçe ise ortada görünmemektedir. Bütün bu vapurlar arasında, hatta son sıralarda limana giren muhtelif yabancı gemiler arasında bir estetik yarışı yapılsaydı Suvat-Ülev ile Fenerbahçe-Dolmabahçe 1. gelirlerdi. Bunlar üstün ve klasik sanat eseri gibiydiler. İç tefrişatları ise tek kelime ile şaheserdi. Yapıldıkları dönemin en iyi örnekleriydiler. Yerli gemi inşasında Paşabahçe örnek alındı. Bu da güzeldi ancak Fenerbahçe gibi muhteşem değildi. İsteyen halen Karaköy’de duran Fenerbahçe ve Paşabahçe’yi görüp kendileri değerlendirebilirler
Birçok vapur iskelesi de tarihe karıştı. En meşhuru eski vapurların bir arada göründüğü Köprü iskeleleridir. Vapurlar kömürlü ve kalkmadan önce burada duman saldıklarından çok insanın gözüne kurum kaçardı. Haliç’te ise 6, 8 gibi numaralar verilmiş kaptan köşkü en önde olan küçük vapurlar çalışırdı. Buharlı vapurların buhar düdüklerinin sesi şimdiki gibi madeni değildi ve nostaljik buharlı tren düdükleri gibi melodili özel bir sesti.
Bugün ile mukayese
- Ada vapurları en parlak dönemde 1946-1975 yılları arasında 25-30 adet olarak yetmezken ne oldu da şimdi 15-20 adet vapurla yetiniliyor? Ancak Köprü-Kadı-köy-Eminönü hatları aynı yoğunlukta kalmıştır.
- İstanbul’a göçün şehri büyütmesiyle ev-işyeri ulaşım zamanı, mesafesi ve maliyeti çok artınca Adalar’dan şehre iş için gidenlerin sayısı azaldı.
- Adalar’da yaz-kış oturanlar, şehirde apartman sayısı artınca oturma maliyetinin daha az olduğu apartmanlara göç ettiler. Adalar’da ısınma pahalı, doğalgaz yok, sağlık-doktor hizmetlerine çabuk ulaşılamıyor. Yaşlılar da yaşamı daha kolay olan şehre göç ettiler. (Doğalgaz 2007’de Adalar’a geldi.)
- Hafta sonu ve tatillerde Adalar’a gezmeye gidenler de azaldı. Özel otoların artmasıyla gezmeye arabamla giderim alışkanlığı, şehirdeki büyük alış-veriş ve eğlence merkezleri, deniz otobüsleri, tarifeli-tarifesiz özel yolcu motorları yolcuları Adalar ve Boğaziçi vapurlarından aldılar.
- Vapurlardaki yolcu azalmasının diğer bir etkeni 1973’te 1. Boğaz Köprüsü’nün hizmete girmesidir. İlk etki Boğaziçi vapurlarında yolcu azalmasıyla olmuş ve dolaylı olarak otobanların ilavesi ile Adalar’a gezmeye gidenlerin yönü değişmiştir.
- Eski zamanda vapurla yolculuk her yönüyle çok güzeldi. Bir dinlenmeydi. Ufak bir tatil parçasıydı. Bugün ise yolcular mecburiyet varsa vapurlara binmekte, adeta vapurlardan kaçmaktadır. O zamanlarda Ada Vapurları çok iyi bakımlı ve güzeldi. Çünkü İstinye ve Camialtı Tersaneleri’nde çok tecrübeli bir kadro vardı. Bu kadro o kadar mahirdi ki 1950’lerden sonra şehir hatları vapurlarının yerli inşasına giriştiler. Hatta 1960’ta dizel motoru-elektrik motoru-pervane tahrikli otobüsteki koltuk düzeni, otuz metre boyunda ufak iki gemi yaptılar. Bu tersaneler kapatıldıktan sonra Tuzla Tersanelerindeki çekirdek kadroyu teşkil ettiler. Büyük boy vapurların boyu 70-80 metre kadardı.
Bazı hatıralar
Bu Ada Vapurları tarihçesi Heybeliada’da 1936’da doğup gençlik yıllarına kadar Ada’da yaşamını yaz-kış sürdüren bir Adalı tarafından hatırladığı kadarıyla kaleme alınmıştır.
Ada Vapurları, Adalıların hayatında önemli bir yer tutar. Çünkü ada dışında işi olanların gün içinde birkaç saati bu vapurlarda geçer. Hafta sonları ve tatillerde ise Adalar’a gezmeye gelenlerinden de o günkü birkaç saati bu vapurlarda yaşanır.
1946’dan itibaren II. Dünya Savaşı nedeniyle azalan Adalar nüfusu artmaya başladı. İstanbul’un nüfusu o sıralarda 1,5 milyon kadardı ve İstanbul’a göç başlamamıştı. Savaş yıllarında bunalan İstanbullular savaş bitince tatillerde ve yalnız Pazar günü olan hafta sonlarında sayfiye yerlerine koşarlardı ve en çok gidilen yer Adalar idi.
Bu yazıyı kaleme alan Adalının hatıra defterinde şöyle bir not yazılmış: Tarih 01 Mayıs 1948 Cumartesi ve tatil. O yıllarda Cumartesi iş günüydü. “Bugün Heybeliada iskelesine dört vapur peş peşe geldi. 1. Vapur yolcu boşaltıyor, diğer 3 vapur arkada sıralanmış halde bekliyor.” Köprü’den Adalar’a böyle bir yolculuğun yapılması herhalde o tarihlerde birkaç defa daha olmuştur. Ancak Adalar’a rağ-betin ne kadar yüksek olduğunu gösteren bir örnektir.
Adalar’a tahsis edilen Boğaziçi Vapurlarına burunsuz denirdi. Bunlar şiddetli lodos dalgalarına diğerleri gibi dayanaklı değildi. Diğerlerinin ön tarafları yüksek olduğundan bunlara da burunlu denirdi. Kış aylarında vuku bulan büyük dalgalı lodos fırtınalarından önce vapurların alt kat camlarına dıştan tek tek tahta kapaklar takılır ve vapurlar böylece camları kırılmadan dalgalarla boğuşurlardı. 1950’lili yıllarda vuku bulan bir fırtına olayı şöyle olmuş: İsmi Göztepe veya Erenköy olan Boğaziçi Vapurları’ndan biri Adalar’a gelirken kuvvetli bir lodosa yakalanıyor ve bu arada dümen zinciri kopuyor ve batma tehlikesi geçiriyor. Vapurda yolcu olarak bir Bahriye Seyir Subayı varmış. Hemen Kaptan Köşkü’ne koşuyor. Vapur çift pervaneli imiş. Zaman zaman bu pervanelerden birini ileri birini geri çalıştırtarak vapurun yönüne kumanda ediyor ve dümensiz vapuru sağ salim Heybeliada iskelesine getirip yanaştırıyor ve vapuru batmaktan kurtarıyor. Yolcuların tamamı can yeleklerini takmış imiş.
Vapur sıkıntısı varken yazın Büyükada-Yörükali hattı, İzmir’den Bayraklı adında ufak bir vapur getirilerek açıldı. Bu vapurun bacası yatlarınki gibi tamamen sarı renkliydi. Sonraları Haliç’te sefer yapan ufak bir Haliç Vapuru bu hatta tahsis edildi. Muhtemelen 1980’lere kadar vapurlarda lüks 1. ve 2. mevkiler salonlar vardı. Ve bilet fiyatları bu yerlere göre farklıydı. Lüks mevkiler ev salonları gibi geniş ve tekli koltuklar ve ufak masalarla donatılmış idi. 1. mevkilerde koltukların hem oturma hem de sırt yerleri minderdi. 2. mevkide ise oturma yerleri basit minderli, sırtı tahta idi. Vaktiyle Beyoğlu İstiklal Caddesi’ne nasıl itinalı bir giyimle çıkılıyor idiyse, bu vapurlara da en iyi giyimle binilirdi. Bu kadar ihtimama rağmen vapurlarda bazen fenol-dezenfekte maddesinin kokusu duyulurdu. Bu işlem haşarata karşı yapılırdı. O zamanlarda bugünkü gibi suni yer kaplamaları yoktu. Yaz aylarında sıcak ve tozdan vapurlara pire gelirdi. Nereden gelirdi? Otobüs ve tramvayda yer kaplamaları ahşap ızgaralıydı ve tozlar iyi temizlenemezdi. Belki bu vasıtalar ve vapur yolculuğu ile gelirdi. Ancak tekniğin ilerlemesiyle haşarat kalmamıştır.
Yaz aylarında işe gidip gelenlerin bazıları izdiham nedeniyle katlanır tabure taşırlardı. Vapurun çıkardığı dalgaları ve ufku seyretmek isteyen yolcularsa önce arka salonun rüzgâr almayan dış tarafındaki banklarda yer kapmaya çalışırlardı. Bu banklar yazın rahat oturulsun diye minderliydi. Ada yolculukları 1-1,5 saat sürerdi. Yolculuk zamanına göre çevrenin bütün güzellikleri şafak, mehtap, fırtına, denizin sükûneti, yunusların atlayışı, martılar seyredilir; denizin vapurun kokususesi yakından duyulurdu.
Bu Ada Vapurları ve vapurları maharetiyle kullanan kaptan ve mürettebat ile eski yolcuların çoğu hatıralara karışıp gittiler. Bu kişileri rahmetle anarken Ada Vapurları’na da selam ederiz.
Ada Vapurlarının tehlikeli yolculukları
Gece karanlıkta yolculuk gündüz yolculuğuna göre daima zordur. Yolcular karanlık tehlikesinin hiç farkında olmazlardı. Ancak kaptanların epey zorlandıklarını düşünebiliriz. Sis ve şiddetli lodos fırtınaları, tipi en şiddetli tehlike şartlarıydı, halen de böyledir. Bu şartlarda vapuru kaldırmasa dahi yolculuk uzun sürdüğünden yolda bu şartlara yakalanmak kaçınılmazdı. Sis daha çok sabah saatlerinde olurdu ve vapur yoldaysa devamlı buharlı vapur düdükleri sesi ve çan sesleri duyulurdu; vapur belki en yakın iskeleye zorlukla varıp beklerdi.
Şiddetli lodosta vapurlar dalgalara baş vermek için Sivriada yönüne doğru epey giderler, sonra dalgaları arkadan alarak Adalar’a yön verirlerdi. Bazı çok tehlikeli hallerde yolcuların korkudan can yeleklerini taktıkları söylenirdi. Vapur iskeleye vardığında yolcular şükreder ve iskeleye çıktıklarında kahraman edası takınırlardı. Esas kahramanlar sis haricinde en kuvvetli lodos fırtınalarında dahi sefere çıkan kaptanlar ve mürettebat idi. Şimdilerde bu hallerde seferlerin iptal edildiği düşünülürse o yıllarda kaptanların ne kadar maharetli ve cesur olduklarına hayret edebiliriz.
Vapurların konforu
1970’lere kadar Adalar’a gezmeye gelen İstanbullular ve Adalılar vapurların mevcut konforuna hiçbir zarar vermediler, koltuk derilerini-kumaşlarını kesmediler. Vapurlar Avrupa’dan ithal edildiklerinde oturma yerleri en iyi kumaşlarla kaplı idiler, kumaşlar eskiyince suni deri kapladılar. Ancak 1970’lerden sonra yolcular, sebebi bilinmez suni derileri kesmeye başladılar. Geçici olarak dikilmek suretiyle tamir edildiler, ancak bu zarar verme artmaya başlayınca tedbir olarak koltuklara seyyar minderler konuldu. Ve sırt dayama yeri de tahtadan yapıldı. Halen böyledir. Vapurlar tam doluyken ve her zaman başaltı ve arka salon altındaki alt salonlar da yolcuya açıktı. Ancak bugün güvenlik nedeniyle bu salonlar kilitlidir. Ayrıca fotoğrafta görünen yolcuların inip-bindikleri iskelelerde üst kattan iniş-biniş merdivenleri vardı. 2000 kişi bu vapurlara hiç zarar vermeden, ayakta yolculuk etse dahi huzur ve güven içinde biner-inerdi. Alt salonlar kitlendiğine, üs katlardan iniş-binişin kalktığına ve orijinal konforun bittiğine, vapurların küçülmesine ve azalmasına bakarak eski ada vapurlarının bu yolculuğunun tarihe karıştığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Vapurun büfesinde yalnız, su, gazoz, çay, Türk kahvesi nane şekeri satılırdı.
Bu vapurlardaki biletçileri de unutmamak lazım. Vapur içinde hem mevki hem de bilet kontrolü yaparlardı. Bugünkü jeton sistemine göre bu kontrolü nasıl yaptıklarına hatta her bileti zımba ile delmelerine hayretle bakabiliriz.
Sağdaki beyaz burunlu vapurlar 1950-51’de geldiler. Fotoğraf 1950 başlarında çekilmiş olmalı. Öndeki büyük vapur ÜLEV, Haliç önünde büyük bir balık akını var. Balıkçı kayıkları arasında Haliç’te karşıdan karşıya yolcu taşıyan kayıklara oltasını kapanlar doluşup vapur iskelelerinin önünü kapatmışlar. ÜLEV büyük zorlukla aralarından yavaşça geçerek Adalar’a doğru sabah ilk vapur seferine çıkıyor.
İskelelerde güvenlik
Vapur iskeleye yanaşmadan hemen önce birer polis ile bekçi vapurdan çıkanlara çıkış biletçisinden önce nezaret ederler, herhalde insan sarrafıydılar. Ve şüpheli gördüklerini ya vapura geri gönderir veya yakında olan karakola çekerlerdi. Tabi ki bu kontrolü Pazar günleri ve tatillerdeki izdiham halinde yapmaları zordu ancak bu kontrol her vapur için gece-gündüz yapılırdı. Bu kontrolün şüpheli kişilerin bu vapurlarla yolculuk etmesini önlediğini söyleyebiliriz, bir de kontrolü olunca şüpheli kişiler bu vapurlarla yolculuktan kaçınmışlardır. Çünkü çift kontrol oluyordu. Zaten o zamanlarda parmak arasını geçen uzunlukta sustalı çakı taşımak dahi yasaktı, hapis cezası vardı.
Sonuç
Eski bir Adalının Ada Vapurları ile yaptığı yolculuk burada bitiyor. Eğer bu yazılanları, bu vapurları seyir ettiren kaptanlardan okuyan olursa bu yolculuklarla ilgili ilginç hatıralarını toplayıp yazmalarını umarım. Böylece Ada Vapurlarını bir de kaptan gözü ile öğrenmek nasip olur ve onlarla bir daha yolculuk ederiz. Tarihe karışan Ada Vapurlarını özveri ve maharet ile seyir ettiren eski kaptanlarını, mürettebatını ve yolcularını, bu imkânı sağlayan yöneticilerini ve tüm kadrolarını tekrar rahmetle anarken hayatta kalanlarına da uzun ömür ve sağlık dilerim.