Kitlelerin, koskoca şehirlerin yok olması, bir tek kişinin kararına bağlı olabilir bazen. Bir bombanın patlaması, kararlı bir parmağın, bir düğmeye bastığı ana bağlıdır. Bir ormanın yok olmasının nedeni, tek bir kişinin, bir sigara içmeğe karar verdiği andır. Bir insanın denizde boğulmasının nedeni, denize girmeye karar verdiği andır. Hatta daha geri giderek evden çıkmaya karar verdiği andır.
Karar vermek. Yaşamın en önemli olgusu. Hemen hemen her şeyin nedeni. Rastlantıların bile... Tüm rastlantıların öncesinde, onu hazırlayan bir, bazen birkaç karar ve karar anı vardır. Araba çarpan bir insanın, o anda orada bulunmasına neden olan ilk adımı atmaya karar verdiği an, arabayı kullananın, yola çıkmaya karar verdiği an... Ölümle sonuçlanabilecek bir kaza, bazen son derece basit bir karara bağlı olabilir.
Kapıdan çıkarken, birden geri dönüp, ocağı söndürüp söndürmediğinize bakmaya karar verdiniz. Ya da kapıyı çektikten sonra çalan telefona bakmaya karar verip döndünüz veya aldırmamaya karar verip çıktınız. Geciktiğiniz bu süre yüzünden başınıza olmayacak bir şey geldi veya tam tersi... Yolda yürürken birden saate bakmaya karar verdiniz, saatinize bakarken köşeyi dönmekte olan adamı fark etmediniz. Çarpışıp gözlüğünüzü düşürüp kırdınız. Ya da başka bir şeyi... Ya da siz düştünüz... Ya da karşınızdaki... Ve veya aklınıza ne geliyorsa... İstediğiniz kadar çoğaltın, çeşitlendirin, küçültün, büyütün.
Oturmaya, yatmaya, yemek yemeye, tuvalete gitmeye, bir sigara yakmaya, ya da hepten bırakmaya karar vermek. Birini aramaya karar vermek. Birinden ayrılmaya karar vermek. Bir şey almaya karar vermek. Yazmaya, çizmeye, okulu bırakmaya, evlenmeye, çocuk yapmaya, birini öldürmeye, hatta ölmeye karar vermek.
Kitlelerin, koskoca şehirlerin yok olması, bir tek kişinin kararına bağlı olabilir bazen. Bir bombanın patlaması, kararlı bir parmağın, bir düğmeye bastığı ana bağlıdır. Bir ormanın yok olmasının nedeni, tek bir kişinin, bir sigara içmeğe karar verdiği andır. Bir insanın denizde boğulmasının nedeni, denize girmeye karar verdiği andır. Hatta daha geri giderek evden çıkmaya karar verdiği andır.
İyisiyle kötüsüyle, etrafımızdaki her şeyi, yaşadığımız her olayı, adım adım geri giderek düşünürsek, küçücük bir dokunuşla birbiri ardından yıkılan domino taşları gibi, nasıl basit bir karar ve küçük bir karar anıyla başladıklarını fark edip hayretler içinde kalırız. Nasıl esef duyarız bazen “keşke” diye, ya da nasıl mutlu oluruz “iyi ki” diye. Bir de hiçbir nedene takılmadan, “kim, nasıl, ne için...”diye, ot gibi yaşamak var. Ki o zaman hayat geçip gider yanımızdan, hızla akan bir su gibi... İçinde de olsak fark etmez, dışında da...
Bu örnekler, sıradan karar anlarının rastlantısal görünen, büyük küçük sonuçları ile ilgiliydi. Bir de bile bile, düşüne düşüne, önemli kararlar verme zorunlulukları var. Bu ciddi konuyu biraz hafifletecek ama burada tam dilimin, yok, parmağımın ucuna gelen bir soruyu parantezleyeceğim yine. Eskiden ‘karar almak’ sözcüğü pek kullanılmazdı. Hep ‘karar vermek’ denirdi. Şimdi neden genelde ‘karar almak’ deniyor da ‘karar vermek’ denmiyor acaba? Kapattım ve yeniden ciddileştim... Ama bakın bu da bir karar meselesiydi. Yani, yazımı yazarken birden bu soru kafama takıldı, biraz düşündüm, sonra ani bir kararla yazıverdim. Rastlantısal şeyler böyle oluyor herhalde. Eveet, gelelim ciddi ve önemli kararlara.
Bize, yani bizim nesile, kararlarımıza ve karar anlarımıza dikkat etmek öğretilmedi. Hatta karar vermek öğretilmedi. Yetişme çağımızda tüm kararlar bizim adımıza verildi. Kendi adımıza kararlar verebilecek ve dolayısıyla onlardan sorumlu olabilecek yaşlara geldiğimizde ciddi şekilde zorlandık. Bu yüzden olacak... Ne çok şeye geç kaldık... En doğru kararın ne olduğunu bilememekten, hatta karar verememekten, hatta verdiği karardan emin olamamaktan... Ben tabi kendimden biliyorum, bir de dostlarımdan. Belki kadın olmanın da rolü var bunda. ‘Belki’si de ne? Tabii ki var. İstisnalar da olmuyor değil, ama genelde önemli kararlar erkeklerin hakkı. Öyle yetiştiriliyoruz. Önce ailelerimiz bizim adımıza kararlar veriyor veya alıyor, sonra da eşlerimiz. Gerçi erkek çocuklarımız da kendi kararlarından sorumlu olmayı öğrenerek yetişmiyorlar, ama kızların durumu daha kötü. Nasıl olsa başında bir erkek olacak ya hesapta... Oysa artık kızlar için evlenmek ille de şart değil. Kaldı ki hayat sonradan da yalnız bırakabiliyor...
Öyle zor öğrendim ki ben tek başıma karar vermeyi ve öyle çok şeyde, öyle geç kaldım ki... Ama kararlıyım, öğreneceğim kararlı olmayı... En azından küçük bir kararın ve karar anının koskoca sonuçlara gebe olduğunu biliyorum...
Kararlarınız dünyayı bile etkileyebilir. Onlara özen gösterin e mi dostlar?
Kitap tanıtımı ekstrası
Geçen ay sözünü ettiğim, Aram Gülyüz’ü anlatan yeni kitabımın tanıtımı yapıldı dostlar. Gördüğü ilgi pek güzeldi doğrusu. Aralarında Türk sinemasının ünlülerinin de bulunduğu ciddi bir kalabalık vardı. Kitapları Aram Abi’yle birlikte imzaladık. Oldukça komik anlar da yaşandı. Bazı ünlüler benim kim olduğumu bilmeden, önem de vermeden -zira onlar Aram Gülyüz için gelmişlerdi- kitabı doğrudan onun önüne koyup imzalatıyorlar ve çekip gitmeye yelteniyorlardı. Ben telaşla atılıp “Bir dakika, kitabın yazarı benim” demesem, umurlarında bile değil. O sırada biraz bozulur gibi oluyordum ama sonradan çok güldük bu duruma. Bir ara “Abi, sen rol çalıyorsun ama” diye söylendiğimi hatırlıyorum. Eh epey komikti.
Ama bana göre en ilginci, Aram Abi’nin kendisine gösterilen ilgiden iyice şaşkına dönmesiydi. “Valla hiç böyle bir şey beklemiyordum ben” dedi durdu hep. Azıcık hazin olanı da “hayatımda ilk kez bana böyle bir şey yapılıyor” demesiydi. Düşünebiliyor musunuz? Adam Türk sinema tarihinde bir rekortmen ve kendisine hiç bu tarz bir onurlandırma yapılmamış, hiçbir zaman ilgi odağı olmamış. Ne diyebilirim? Utanması gerekenler utanmaz nasılsa.
Adalı dostlara da haber olsun: Kınalı Jash’ta olacak imza gününün tarihi de 19 Temmuz olarak belirlendi. Bir aksilik olmazsa, Burgaz’da ve Büyükada’da da birer tane olacak inşallah. Onların da tarihleri belirlenince yazarız artık. “Hayırlısı” diyelim.