Benim gibi düşünmüyorsan benden değilsin!
Ya dostum olacaksın, ya düşmanım! Arası olamaz! Bir an önce karar ver!
İşte düşünce hürriyetinin, fikir zenginliğinin bittiği nokta budur. Daha ilkokuldan itibaren bu doğru, bu yanlış dayatmasına maruz kalan gençlerimizin karar vermesine pek imkân tanınmıyor. Bu nedenle böyle bir yeteneğimizin gelişmesine hiç ihtiyacımız olmuyor. Bizim yerimize düşünen, karar veren büyüklerimiz varken, olay çıkaracak farklı düşüncelerle ortalığı karıştırmamak en iyisi. Böyle bir alışkanlığımız olmadığı için, bir gün farklı bir düşüncenin etkisine girdiğimizde, reaksiyonumuz da normalin çok dışında, çok sert oluyor.
Okullardan felsefe, mantık gibi derslerin kaldırılması herhalde tesadüf değil. Gerçi biz o derslerin olduğu yıllarda okuduk da ne oldu? Bize düşünenlerin neler düşündüğünü bile ezberlettiler de nedense düşünmesini, seviyeli şekilde tartışmasını hiç öğretmediler. Belki de özenle öğretmek istemediler. Onlar gibi olalım, düşünme riskine girmeyelim diye.
Çok şükür (?!?) biz de düşünmeyen bir toplum oluverdik. Zaten çok düşünmek insanı huzursuz ediyor. Hataları görmeye, yanlışları anlamaya, ne kadar kazık yediğinizi fark etmeye başlıyorsunuz. Uykunuz kaçabilir, tansiyonunuz çıkabilir, kafayı üşütebilirsiniz.
Sonunda halimiz ortada. Neyin doğru, neyin yanlış olduğu önümüze konuyor. Zahmete girmeden onu ezberliyor, sonra benimsiyor, hatta anladığınızı, sevdiğinizi bile zannediyorsunuz. Ve nihayetinde farklı bir görüşü dinlemeye bile tahammülünüz kalmıyor. Bırakın farklı görüşü, farklı takım tutanlar bile artık bir arada olamıyorlar.
En çok siyasi partilere şaşırıyorum. Fikirlerin ortaya atılması, tartışılması ve olgunlaşması siyasi partilerin en önemli görevlerinden biridir. Ancak başkanlık sultası nedeniyle siyasi partilerde farklı düşünceye sahip olmak yasak gibidir, hele farklı görüş açıklamak ihraç nedeni bile olabiliyor. Bu nedenle iç muhalefeti olmayan partiler patinaj yapıp duruyor, kendilerini geliştiremiyorlar. Fikir tartışmasının olmadığı yerde gerileme başlar.
Partiler arasındaki ilişkiler daha da vahim. Kendilerini vatanperver, diğerlerini vatan haini görüyorlar. Partiler böyle olursa, Sivil Toplum Kurumları farklı olabilir mi? Elbette hayır.
Aslında farklı fikirlere sahip olmak bir zenginliktir. Ufkunuzu açar. Sizi düşünemeyeceğiniz kadar önemli yerlere götürebilir. Sizi geliştirir. Dostane dille farklılığı tartışabilmek herkese kısmet olmaz. Kıymetini bilmek gerekir. Ön fikirli olmak ise her türlü doğru olma ihtimali olan düşünceye kapıları kapamaktır. Kendi hürriyetinizi ortadan kaldırmaktır. Doğruları öğrenmekten vazgeçmektir.
Üniversiteye başladığımda, hâlâ zamanında İzmir’den denize dökmekle öğündüğümüz Yunanlılardan nefret ederdim. Daha sonra yurtdışında tanıştığım Yunanlı gençlerin Türk arkadaşlarımdan farklı olmadıklarını, son derece sevimli olduklarını görünce çok şaşırmıştım. Heybeliada’daki Kızılay Kampı’na geçen yıl gelen 11-13 yaşlarındaki Şemdinlili Kürt kökenli çocuklar ile beraber olduk. Ada halkından ilgilenenleri öylesine bir sevgi ile kucakladılar ki, en çok olayın çıktığı kentin çocuklarının kendi çocuklarından, torunlarından farklı olmadıklarını görerek, peşin hükümleri nedeniyle utandıklarını, kızardıklarını çok net hatırlıyorum. Aleviler, Araplar, Ermeniler, Süryaniler ve daha nice farklı kültürlere sahip insanların da birbirinden hiç farkı yok. İyi ve kötü tarafları ile hepsi topraktan, yani aynı hamurdan yaratılmış. Her toplumun, her siyasi görüşün, her bölgenin sevilen ve sevilmeyen fertleri olabiliyor. Tarihin farklı dönemlerinde ilişkilerin gerginleşmesinin etkisinde kalarak, geçmişte kalan bu olayları sonsuza kadar sürecek bir kin seferberliğine dönüştürmek ne kadar yanlış. Bu konu daha çok su kaldırır, hepinizden 3-5 yazı daha gelse bitmez. İnsanları iyi ve kötü diye ayırmak, onları insan saymamak anlamına geliyor. En iyi, en mükemmel insanlar bile hata yapabileceği gibi, en kötü insanların da çalışma ihtimali olan bir vicdanları muhakkak vardır. Önce az konuşup, çok dinlemeyi; kavga etmeden, karşımızdakini anlamayı, peşin hükümlerden kurtulmayı denemeliyiz.
Farklı kültürlerin bir arada yaşamaları için kurulabilecek en güzel, en doğal laboratuar Adalar’dır. Biz böyle bir deneyimi en mükemmel şekilde gerçekleştirme imkânına sahibiz. Haydi, hep birlikte bu şansımızı en doğru yolda kullanıp, tüm dünyaya örnek olalım.
Geçen ay Ruhban Okulu’nda gerçekleştirdiğimiz “İnanç Müzikleri” etkinliğimizde, Adalar’da var olan 6 farklı kültürün din adamlarını, ilahileri ile aynı sahnede bir araya getirdik. Çok da başarılı olduk. Farklılığın zirvesi diyebileceğim din adamları bir araya gelebiliyorlarsa, neden biz bir olmayalım ki?