Bahar’ın Maceraları
Bahar çok sevdiği komşusu Aysun Hoca’nın evindeki partiye gitmek için sabırsızlanıyordu. Aysun Hoca, Bahar için sadece ‘Büyüsel Dans Teknikleri’ dersleri veren muhteşem bir komşu değil, ona rehberlik ettiğini düşündüğü Ay Töresini bilen bilge bir kadındı. Güzel ılık bir duştan ve vanilyalı kremlerini sürdükten sonra özenle hazırladığı giysilerini giymeye başladı. Geciktiğini fark eden Bahar hızlıca bir göz kalemi çekti, siyah güllü kokusundan sürdü ve heyecanla komşusunun evine geçti.
Aysun Hoca’nın adanın arka tarafındaki ormanın derinliğine bakan yaz kış kullandığı kocaman bir terası, yere kadar cam kaplı odaları vardı. Orman adeta çığlıklar atıyor, şarkılar söylüyor ve bu ses evin her köşesinden duyuluyordu. Gittiğinde ormana, masalsı çatı-lara ve martılara karşı muhteşem bir çilingir sofrası ve derinden gelen harika müziklerle karşılaştı. Anason kokusu, amber tütsüsü kokusu ile karışmış anason kokusu ağır basmıştı. Buhurdanlıklar ve mumlar loş ışıklı ortamı daha da buğulu hale getirmişti.
Artık arkadaş oldukları Aysun Hoca’dan ders alan 3 öğrenci ve çok eski bir dostu Ateş Bey mezelerden oluşan sofrada birinci kadeh rakılarını içmeye başlamışlardı. Aysun Hoca, Bahar’ı sofradaki herkesle tanıştırdı. Bahar’a da bir kadeh doldurdular ve kadehler sen de hoş geldin Bahar, kadehler bu gecenin şerefine diye kalktı.
Hoş geldin çember tamamlandı, işte güç girdabı oluşturabiliriz dediler. Çünkü onlar evrende her şeyin her şeyi etkilediğini ve yansıttığına inanıyorlardı. Her şey bir enerji sistemiydi ve bir titreşimden oluşuyordu. Dans etmek ya da rakı sofrasını paylaşmak onlar için aynı daireyi oluşturmaktı. Bahar’ın öğreneceği ve uygulamaya geçireceği çok şey vardı ama yine de Aysun Hoca’dan en azından ne öğrenmesi gerektiğini öğrenmişti.
Büyüsel dansçılara göre bedenimiz bir mikro kozmostu. Bedenin içinde evrenin, göklerin ve yerin bütün enerjileri saklıydı. Dans içinde yaşadığımız uzayın farkına varmak ve göksel enerjilerle bağ kurmaya yarardı. Dans, içimizdeki baştan beri var olan bilgeliği yeniden uyandırmanın bir yoluydu. Dans ve hareket evrenin doğasıydı. Bitkiler mesela zarif ve ritmik şekilde hareket eder, yüzlerini güneşe dönerler, bir esintide dalgalanırlardı. Kuşların, hayvanların, dalgaların, rüzgârın doğadaki her şeyin bir ritmi, ritmi duyuşu ve dansı vardı. Doğanın enerjisi ve titreşimi ile etkileşime girmek için dans etmek şarttı.
Böyle şeylere inan insanlarla rakı içmeye bayılıyordu Bahar. Aysun Hoca hariç sofrada oturan herkesle ilk defa karşılaşmasına rağmen sanki yıllardır birbirlerini tanıyormuşçasına samimi oldular. Bahsi geçen enerji uyumu ve titreşimin tutması bu olsa gerek diye düşündü. Bazen çok uzun zamandır tanıdığı insanlarla bile bu kadar samimi olamazdı Bahar. Bu onlar için de geçerliydi mutlaka.
Bahar ilerleyen saatlerde kurulan samimiyete binaen sofradakilere içini dökerken buldu. Sormuşlardı “eee hayatında biri var mı” diye. Şahin ile yaşadığı ve öfkelendiği her şeyi anlatmaya başladı. Biri var işte Şahin adı ama artık çok sıkıldım ondan, sahte dünyasından, sahte arkadaşlarından. Beni kafasında kurguladığı hayali bir karakter sanmasından çok sıkıldım. ‘Nasıl yani?’ diye sordu Ateş Bey. Sahteler işte, elbette birbirlerine sahip oldukları arabalarla hava atan insanlara göre daha eğlenceliler ama onlar da sahip oldukları bilgi ve okudukları kitaplarla birbirlerine hava atıyorlar sonuçta aynı kök, kibir bence dedi Bahar. Sofradaki neşeli insanlar rakının da etkisi ile her şeyi esprili bir dille dillendirmeye ama bir yandan da Bahar’ın derdini içtenlikle sorgulamaya devam ediyorlardı. Bahar da bu kahkaha ve neşe titreşimine uymuş kendisiyle yaşadıklarıyla, Şahin ve onun tüm sinir olduğu arkadaşlarıyla dalga geçmeye başlamıştı. “Heeeeey ben Hegel okudum ve anladım naabeeeer!.. “Olmaz olmaz, bana Danton ile Robespierre ile gel bebeğim!.. “Hey yavrum bana biraz Foucault, biraz Kant, biraz da parçacık fiziği anlat...” Hah hah haa diye kahkahalar yükseliyordu. Ateş Bey, çok haklısın Bahar bunların kendi içinde kendini bir tık yükselmiş zannedeni Mevlana’yı, Yunus Emre’yi, Dede Korkut Hikâyeleri’ni dizer rafa ama hayatlarına dizemez, iki tık yükselmiş zannedenleri inorganik bir şekilde bir köye yerleşip organik domates yetiştirmeye baş-lar. Kendileri inorganik olduğu sürece domatesin organiğinden hayır gelmez. Bahar şaşkınlık içinde vay aynen ya her seviyeden var aralarında dedi.
Aysun Hoca yeter bu kadar dedikodu kendimize gelelim, biz işimize bakalım bu gece Mars’ı selamlamak için buluştuk. Vakit geliyor dedi. Bahar sen de kararını ver seni bu kadar daraltan biri ile görüşmeye devam edecek misin etmeyecek misin dedi ve müzik çaların başına geçti. Bahar içinde Şahin’den ayrılmıştı bile. Orada ise gece daha yeni başlıyordu