Pazar, 18 Ocak 2015 20:20

Onbinler Hrant ve bu ülke için yürüdü...

Ögeyi değerlendirin
(0 oy)

Bu yazı 8 yıl önce, Adalı Dergisi Şubat 2007 sayısı için yazılmıştı. Baktım, hala güncel. Ne acı! Yeniden paylaşıyorum.. H.B.

Agos gazetesi yayın yönetmeni, sevgili dostumuz, Adalımız Hrant Dink, 19 Ocak Cuma günü öldürüldü.

Arkasından yaklaşan 17 yaşındaki bir tetikçinin kalleş kurşunlarına hedef oldu. Tıpkı, daha önce öldürülen gazeteci, yazar ve demokrat aydınlarımız gibi. Bu defa bir farklılık vardı.

O bir Ermeni’ydi aynı zamanda. Ve tetikçi O’nu, Ermeni olduğu için, konuşma ve yazılarıına duyduğu tepki nedeniyle öldürdüğünü açıklıyordu. Örgütlü bir eylem olduğu anlaşılıyordu yapılanın. Tetikçi, bir “abi” örgütlenmesinin mi, yoksa kökü daha derinlerde bir organizasyonun parçası olarak mı hareket etmişti, bu henüz ortaya çıkmamıştı dergimiz baskıya girdiğinde.

Çok konuşuldu, yazıldı, çizildi olayın arkasından,. Daha çok konuşulacağı da kesin. Dış güçler, derin devlet vs. lafları da bol bol ediliyor, daha da edilecek. Daha önceki faili belli ya da meçhul cinayetlerde de konuşulmuştu bunlar. Ama bir şey değişmedi ne yazık ki..

Tetikçiler, katiller ellerini kollarını sallaya sallaya dolaşıyorlar aramızda. Bir bölümü kahraman olarak bile ilan edildi belli çevrelerde. Hrant’ın o pespaye katilinin, karakol ya da mapusane köşelerinde, devlet görevlilerince el üstünde tutulduğuna bakıldığında, bu defa elin daha çabuk tutulduğu da anlaşılıyor.

Bu ülkenin sahibi olduklarını, bu ülkeyi çok sevdiklerini, bu ülke için gözlerini kırpmadan kendi yurttaşlarını bile öldüreceklerini ortaya koymuş oluyorlar bu katiller ve desetkçileri.

Onbinler “hepimiz Hrantız” diye yürüdü

Sevgili Hrant, kendisine ve bu ülkeye yakışır bir cenaze töreniyle uğurlandı. Yüzbini aşkın kişi, cenaze arabasının ardından, 8 km yürüdü İstanbul’u bir baştan öteki başa.

Katılanlar, Hrant’ın arzusuna uyarak, sessiz bir protesto yürüyüşü gerçekleştirdiler. Ellerinde “hepimiz Hrantız, hepimiz Ermeniyiz” pankartlarıyla. Bu kendiliğinden ortaya çıkmış ve hemen de benimsenmiş bir slogandı. Yürüyenlerin büyük bölümü Türktü. Anlamlı olan da buydu. Başkasının acısını paylaşmak, kendisini acılı olan başkasının yerine koymak, bir insanlık hasletiydi ve bu hasletin de en çok bu topraklarda yaşayan insanlara, bizlere yakıştığını söylüyorduk hep. Yoksa söylemiyor muyduk? Yoksa unutmuş muyduk?

Komşusunun derdini kendi derdi, hiç tanımadığı bir köylüsünün, mahallelisinin, şehirlisinin acısını kendi acısı bilen insanlar değil miydik acaba biz? Gelenek ve göreneklerimizde en başta bunlar yazmıyor muydu?

%80’i muhafazakar olduğu söylenen bu toplum, bu en güzel duygularını muhafaza etmekten vaz mı geçmişti? Vatan toprağını kutsallaştırıp, o vatan toprağı üzerinde binlerce yıldır yaşayanlara bu sevgisizlik ne anlama gelmekteydi? Cenazenin ardından, slogana gelen tepkiler, kimi futbol maçlarında açılan pankartlar bunları düşündürmüştü bize.

Almanya’da Sollingen’de bir ırkçı saldırı sonucu kundaklanarak öldürülen Türk ailesine karşı, hemşerileri Almanların “hepimiz Türküz” diye yürümelerinden ne kadar keyif almıştık halbuki biz. Irkçı faşist saldırıganlığın, önce azınlıklara, sonra da tüm Alman toplumuna ne büyük acılar çektirdiğini, Almanlar Hitler döneminde ve 2. Dünya Savaşı günlerinde yaşamışlardı. Yüzleşmişler ve mahkum etmişlerdi bu ırkçılığı. Türklere yönelen bu saldırganlığı aynı duyarlılıkla mahkum edip ve “hepimiz Türküz” diyerek, başkalarının acısını kendi acıları olarak sahiplenip tepki göstermeleri bu yüzdendi.

Peki ya biz?

Her zaman batının bize yönelik çifte standartlarından şikayet eden bizler, bizim bu çifte standardımıza ne diyecektik?

İşte bunları da düşündük, Hrant’ın ardından...

bulusma 2006 840x544

Hrant Dink, Büyükada'da arkadaşlarıyla. 8 temmuz 2006, Büyükada Adalı Yazarlar, Gazeteciler Buluşması'ndan

Hrant boşa seçilmedi

Hrant, farklı bir insandı. Farklılıkların bir çatışma ve gerginlik kaynağı değil, zenginlik olarak görülmesinden yanaydı. Dün yaşanmış acılara işaret ediyor, bunların anlaşılmasını istiyor ama bu acılara endekslenip donmuş bir bakış açısını da reddediyordu. Ve bu uğurda, diaspora Ermenileriyle, Ermenistan Ermenileri içindeki milliyetçi çıkışlara, Türkiye’yi, Türkiyedeki demokratikleşmeyi, Türkiye-AB ilişkilerini zorda bırakacak girişimlere karşı duruyordu.

Hrant’ı hedef gösteren ya da tetikçiye bu görevi verenlerin seçiminde, bu gerçeğin, Hrant’ın bu ülke için oynadığı rolün çok önemli bir payı olduğu anlaşılmalı diye düşünüyorum.

Çünkü Hrant’ın o yanlış yorumlanıp, 301’den mahkum edildiği yazısında çok güzel söylediği gibi, iki tarafın ırkçı milliyetçilerinin zehirledikleri ve bu zehirden düşmanlık ve çatışma üretildiği ortama şiddetle ihtiyaçları var hala. Hrant’sız bir Türkiye, bu nedenle, düne göre daha eksik, sorunlarını daha zor çözecek bir Türkiye olacaktır.

Güle güle sevgili kardeşim. Çok sevdiğin, alıp götürmek için değil, dibine girip yatmak için olmayı istediğin bu topraklarda, toprağın bol olsun...

Son değişiklik Pazartesi, 19 Ocak 2015 12:18
Yorum yapmak için oturum açın